12 Kasım 2014 Çarşamba

Minyatür Kağıdı

Ahmet Karahisari
Kur'an
Kaynak: http://commons.wikimedia.org
Minyatür kâğıdı, minyatür yapmak için işe başlamadan önce temin edilmesi gereken en önemli malzeme olarak nitelenebilir. İyi ve kaliteli bir kâğıt üzerine yapılmış olan minyatür, benzerleri arasında çok daha öne çıkan bir durumda olacaktır.
Menakib-i Hünerveran adlı eserinde Gelibolulu Ali, en iyi cins kâğıdın “Devletabadi*” olduğundan söz eder ve iyi bir çalışma için "Semerkandi" kâğıdından aşağı kaliteye itibar edilmemesi gerektiğini söyler.
Bu arada yine eskiye dair bir örnek olarak 15. yüzyılda Kâğıthane’deki kâğıt fabrikalarının ürünü "İstanbuli" adındaki kâğıtların da rağbet görmekte oluşundan söz etmek gerekir.
Elbette bugün bu kâğıtlar ve benzer isimlendirmeler mevcut değil. Ancak yine de iyi bir eserin ancak iyi bir kâğıtla mümkün olabileceği de tartışılmaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Minyatür sanatı söz konusu olduğunda, şeker beyazı, açık krem, süt mavisi ve tozpembe renklerdeki kâğıtlar beğeni ile kullanılmıştır. Görece daha koyu olanları ise daha çok minyatürün çevrelendiği pervaz süslemelerinde kullanıldığı bir kural olmasa da sıklıkla görülen bir durumdur.
Osmanlı minyatür sanatında aslında beyaz olan kâğıtlar farklı cinste de olsalar bitkisel veya madeni boyalarla boyanmaktadır. Boyama işlemi yapılırken üstten sürme yöntemi kullanılsa da çoğu zaman daldırma (banyo) yönteminin uygulandığı görülür.
Boya işleminin ne suretle yapıldığına bakılmaksızın öncesinde kâğıtların şaplı suya daldırılarak kurutulmasında büyük yarar bulunmaktadır.
Sürme usulü ile kâğıt boyanırken bir mermer tezgâh üzerinde toz boya bir miktar sirke eklenerek destezenk** yardımı ile ezilir. Nişasta muhallebisi yapılarak buna karıştırılır. Bir sünger ile veya el ile iyice yedirilerek sürülür. Gölgede kurumaya bırakılır. Suyu iyice çekilmeye başladığında kırışmaması için bir ağırlık altına alınır.
Banyo yöntemi kâğıt boyama amacıyla kullanılan en iyi yöntemdir. Kâğıtta ton farkının oluşmaması en avantajlı yanıdır. Bu maksatla öncelikle renk veren bitkiler zevke ve isteğe göre seçilir. Gelincik, ıhlamur, safran, çay, kına gibi bitkiler suyun içerisine konularak uzun uzadıya kaynatılır. Suya yeterince renk çıktıktan sonra içerisine bir miktar şap ilave edilerek yeniden kaynatılır. Bu su daha sonra kenarlı ve genişçe bir tepsiye alınarak kâğıtlar bu suyun içerisine daldırılarak banyo yaptırılmış olur. Suyun süzülmesi amacıyla bir köşesinden asılarak kurutulur.
Boyama işlemi yapılırken kâğıtların aharlanmamış olmasına dikkat edilmelidir. Çünkü aharlanmış kâğıtlar boya tutmaz.
Bir başka kâğıt boyama yöntemi ise “Akkase” olarak adlandırılır. Daha çok eski eserlerde kullanılan bu kâğıtların ortada kalan metin kısımları ile kenarları farklı renkte olmaktadır. Bu amaçla kâğıt önce tamamen istenen renge boyanır. Daha sonra ortadaki metin kısmı Arap zamkı ile kapatılarak farklı renk boya ile daldırma yöntemiyle boyanır. Arap zamkı sürülen bölge yeni boya ile boyanmayacağından iki renkten müteşekkil bir kâğıt elde edilmiş olur.
Bu şekilde kâğıt elde etmenin bir başka yolu da kâğıdın ortada kalan kısmına şap sürmek olmaktadır. Anca burada şapın kıvamını iyi ayarlamak ve aynı homojenliği sağlamak önemlidir. Aksi halde dalgalı ve hoş olmayan görünümlü bir kâğıt meydana gelir.
Minyatür sanatında kullanılan kâğıtları boyamaya yarayan bazı bitkiler ve bunlardan elde edilen renklere örnek vererek bu yazıyı bağlayalım. Badem yaprağından altın sarısı, susam çiçeğinden çimen yeşili, nohut unundan nohudi, gelincik çiçeğinin içerisine bir miktar şap konursa mavi, soğan kabuğundan samani, ceviz yaprağından kahverengi, mürver yemişinden mor, menekşe yaprağı ve mürver çiçeği tohumundan açık mavi renkler elde edilebilmektedir.
*Devletabadi: İpekten yapılan bir tür kâğıt olup Hindistan’ın Devletabad şehrinden köken alması dolayısıyla bu adla anılır.

**Destezenk (Destesenk): Ezme işleminde kullanılan mermer veya billurdan yapılmış alete verilen addır. Somaki, porselen ve benzer sert taşlardan yapılır ve boya ezmede kullanılır.

3 Kasım 2014 Pazartesi

Osmanlı Öncesi Türk Minyatür Sanatı

Havarnak Kalesinin Yapılışı
Behzad
Kaynak: www.wikipedia.com
Osmanlı öncesi Türk minyatür sanatının ilk örneklerine Uygur Türklerinde rastlamak mümkündür. Orta Asya’da 745-1300 yılları arasında resmedilmiş ve günümüze ulaşmış bulunan bazı yapraklarda Manihaizm’in etkili olduğu bu eserleri görmek imkân dâhilindedir.
Berlin Devlet Müzesi koleksiyonlarında, Haça’da yapılan kazılarda elde edilmiş bulunan Manihaist yapraklar bulunmaktadır. Bunların iki tanesi konu ve kompozisyonları bakımından son derece dikkate değer eserlerdir. Uygur hakanlarından muhtemelen Böğü Kağan’ın Mani dinini kabul edişi ile beyaz giysili kâtipler ve rahipler eşliğinde yapılan törenlerin resmedildiği bu eserler son derece önemli ve değerli eserlerdir.
Uygur sanatçılarına ait bu figürler, Doğu Türkistan bölgesindeki duvar resimlerinde görülen uzun saçlı, ufak ağızlı ve dolgun yanaklı, ince uzun burunlu ve çekik gözlü Uygur eserlerine çok benzerlik gösterir.
Mısır’da Fatımi’ler dönemine ait olduğu düşünülen ve Foyyum ve Fustat’ta bulunan resim parçaları X ve XI. yüzyıllarda da kitap ressamlığının olduğunu düşündürür. İslam sanatında minyatürlü süslemelerin XI. yüzyıl sonlarında var olduğu bilinirse de bu örnekler daha önceki tarihlerde de kitap süslemeciliğinin varlığının işaretleridir.
Ancak bu işin sistemli olarak kitap hazırlama tekniğine dönüşümü Halife Memun dönemine (813-833) rastlar. Geç antik döneme ait bu eserler çevrilirken içerisindeki resimler de kopyalanmıştır. Günümüze ulaşan bu antik eserlerin kopyaları XI. yüzyıl Selçuklu Dönemine ait olanlarıdır.
Selçukluların Anadolu’ya gelmeleri İslam minyatürü üzerinde Türklerin etkisinin artması anlamına gelmektedir. Hatta bu dönem, Selçuklu resim üslubu olarak adlandırılacak kadar güçlü bir etki altına alınmıştır.
Antik kitapların bu döneme ait ilk kopyalarında Bizans etkisi belirgin bir şekilde izlenir. Dönemin bilimi konu alan kitaplarında Uygur kökenli ve Selçuklu tiplerine ilaveten gündelik kompozisyonlara da rastlanır.
Son derece önemli ve çok bilinen Beydaba’nın Kelik ve Dinme ile Hariri’nin Makamat adlı yapıtları bu dönemin başlıca eserlerindendir.
Anadolu’da minyatür sanatının gelişiminde Mevlana ve müritlerinin de önemli destekleri olmuştur. Artuklu emirleri tarafından desteklenen resim sanatçılarının eserleri o dönemde (Amed) Diyarbakır’da oldukça yaygın haldedir. Paris Ulusal Kütüphanesinde bir nüshası korunan Hariri’nin Makamat adlı eseri de yine Artuklu desteğinde hazırlanmış eserlerden kabul edilir.
965 senesinde Sufi’nin yıldız bilimine dair yazdığı Surar el Kavakıb es Sabıta isimli eseri de yine bu dönemin oldukça önemli bir parçasıdır. Selçuklu resim üslubunu taşıyan eserde siyah mürekkep ile yapılmış ve renklendirilmemiş tasvirler de yer alır.
Anadolu Selçukluları döneminde resim sanatının en önemli örnekleri arasında Konya’da XII. yüzyıl başlarında Hoy’lu Abdülmümin bin Muhammed adlı nakkaş tarafından resmedilen Varka ve Gülşah adlı eser bulunmaktadır. Mesnevi tarzında ve tek nüsha olan eserde tüm öykü ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmeye çalışılmıştır.
Anadolu Selçuklularından günümüze ulaşan en son minyatürlü yazma eser Nasreddin Sivasi’nin tezkeresidir. Üç bölümden oluşan eserin ilk bölümü astroloji ve sihirle ilgilidir. İkinci bölüm Aksaray’da 1271 yılında yazılmıştır. Üçüncü bölüm ise Kayseri’de yazılmış ve Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev’e ithaf edilmiştir. İkonografyasında iç Asya etkileri ile Bizans esintileri içeren son derece önemli ve bir o kadar da ilginç bir eserdir.
XIII. yüzyılda Konya’da Mevlana müritlerinden Ahmet Eflaki Dede’nin Menakıb-ül Arifin adlı eserinde yine Mevlana müridi olan Kalüyan ile Aynüddevle’nin sanatlarındaki ustalık dereceleri anlatılır. Mevlana’nın yirmiye yakın pozunun Aynüddevle tarafından çizildiği yine aynı eserde ifade edilir.

Bütün veriler ışığında yapılan değerlendirmelerde sonuç olarak Artuklu ve Selçuklu himayesinde gelişen Osmanlı Öncesi Anadolu Minyatür Sanatının ilk örnekleri, XII ve XIII. yüzyıllarda daha çok bilimsel eserlerde kendisine yer bulmuştur.